Homify
App Store Google Play
MİMARLIK HAYATTIR

Bugün ne yaptınız, hangi binalara girip çıktınız, hangi sokaklarda yürüdünüz, alışverişi nerede yaptınız, büroda nasıl bir koltukta oturdunuz, çocuğunuz gününü nasıl bir sınıfta geçirdi? Peki ya dün, önceki gün..? Geçtiğimiz yıl yaşadıklarınız ? Hayatınızın geçtiği bu mekanlardan ne kaldı aklınızda? Sizi mutlu edebildiler mi?

İnsanlar bir ev almak istedikleri zaman pencerenin hemen dışında 2 metre mesafede bir başka pencereden bir başkasının hayatını görmek konusunda ne hissettiklerini her zaman düşünmezler. Ya da örneğin, hayat boyu çalışırlar ve çocuklarını bu birikimle bir okula kaydetmek isterler ama o çocuğun teneffüslerde çıkıp oyun oynayacağı avlunun asfalt kaplı bir alan mı yoksa ağaçlar arasında bir yer mi olduğunu ya da sınıfına çıkmak için dört kat koşuşturup koşuşturmaması gerektiğini bilmezler. İçinde yaşadıkları ve günün 8 saatini geçirdikleri çalışma mekanlarında ışığın odanın içine bütün gün gelip gelmediğinin farkındalar mıdır yoksa değiller midir? Halbuki o ışık onların bütün çalışma ortamını nasıl etkiler bilmezler. İşte bunların her biri aslında mimarlığın insan hayatına etki edebileceği durumlardır. Bu nedenle mimarlığın insanları mutlu etmesi için tüm bunların farkında olmamız gerekiyor.

Girip çıktığımız yapıları, birkaç saatimizin ya da tüm ömrümüzün geçtiği mekanları şöyle bir düşünelim. Ahşap penceresinden tüm boğazın seyredildiği eski vapur iskelesi içimizi mutlulukla doldurabilir, metronun uğultulu dehlizlerinden bir an evvel kendimizi dışarı atmak isteriz, işyerindeki klimadan ya da kötü aydınlatmadan rahatsız oluruz. Buna karşılık hafta sonu gittiğimiz lokantanın büyüleyici ışıklarını ve uyumlu mobilyalarını hatırlayalım ya da hiç de büyük olmayan ama bizi dostça çevreleyen kendimizi güvende hissettiğimiz bir evi, huzur veren bir okulu, pencerelerine, girişine, duvarlarına bakıp merakla seyrettiğimiz ve nedenini tam bilmesek de içimizi ısıtan binaları hatırlayalım.

İyi binalar, iyi mekanlar, iyi tasarımlarla çevrilmiş kentsel alanlar, meydanlar, sokaklar, parklar; bunların hepsi bizim hayatımızda, farkında olalım ya da olmayalım önemli değişiklikler meydana getiren etkenlerdir. Mesela bazı mekanlarda bulunurken konuşmamıza gülücüklerimiz eşlik eder;  belki biraz güneş yüzümüze vurduğu için biraz da bulunduğumuz ortamın verdiği huzurla. Her ikisi de istemsizdir. Ayağınıza rahat gelen bir pabuç gibi düşünebilirsiniz; varlığını hissetmiyorsunuz ve size mutluluk verir ancak ayağınızı sıktığı zaman bir pabucun varlığının farkına varmak gibi, kötü mekanlar sıkıntı yaratırlar. Sizi saldırgan, huysuz ve mutsuz yapar ama bu duygunun mekandan ve çevreden geldiğini bilmezsiniz. 

Sağlam yapılmış olması ve kullanışlılığı bir yana, mimarlığı ayırt eden şey sanatta gizlidir. Efsanevi mimar ve aynı zamanda; şehir plancısı, ressam, heykeltraş ve yazar olan Le Corbusier bu durumu öyle güzel açıklar ki; “Taşı, ahşabı ve betonu kullanırsınız ve bu malzemelerle evler, saraylar yaparsınız, bu inşaattır. Zeka ve ustalık iş başındadır. Ama eğer yaptığınız bina birden insanın kalbine dokunuverirse, çok mutlu olur ve “ne güzel!” dersem işte bu mimarlıktır! Artık devreye sanat girmiştir...”

Mimarlık ve hayatımıza etkileri üzerine genel bir giriş yaptıktan sonra önümüzdeki yazılarımda ülkemizden ve dünyadan daha detaylı örnekler ve yaşantımızı etkileyecek mimari bilgilerle sizlerle olmak istiyorum. Unutmayın ki mimarlık, hayatın içinde geçtiği kap, hayatın ta kendisidir.

Hepiniz sanatla kalın, hoşçakalın.

 

Her türlü soru, fikir ve görüşleriniz için:

[email protected]